19 Mayıs 2007 Cumartesi

TÜRK'ÜM

Sen bizi aldattın yıllardan beri
Ben feleğin çarkından dersler almışım
Ellerin anasından süt emenler
Ellerin kulluğunda duran görmüşüm

Aslımı,neslimi tanıyorum ben
Karışık değilim,özümden Türküm
Sen kimsin,sen nesin,kendin bilirsin
Ben ilk kaynağından Türk oğlu TÜRKÜM

İspattır,delildir aklın kıblesi
Değiştirirsin adımı ancak
Canım çıkana dek kalbimin sesi
"TÜRKÜM" gerçeğini fısıldayacak[benimkisi HAYKIRIYOR]
AZERBAYCANLI BAHTİYAR VAHABZADE yazmış.

18 Mayıs 2007 Cuma

BENGÜ TAŞLAR



Bilge Kağan Kitâbesi'nde Yazılanlar (Günümüz Türkçesi ile)

Doğu Yüzü

Tanrı gibi Tanrı yaratmış Türk Bilge Kağanı, sözüm: Babam Türk Bilge Kağanı ... Sir, Dokuz Oğuz, İki Ediz çadırlı beyleri, milleti ... Türk tanrısı ... üzerinde kağan oturdum. Oturduğumda ölecek gibi düşünen Türk beyleri, milleti memnun olup sevinip, yere dikilmiş gözü yukarı baktı. Bu zamanda kendim oturup bunca ağır töreyi dört taraftaki ... dim. Üstte mavi gök, altta yağız yer kılındıkta, ikisi arasında insan oğlu kılınmış. İnsan oğlunun üzerine ecdadım Bumin Kağan, İstemi Kağan oturmuş. Oturarak Türk milletinin ilini, töresini tutu vermiş, düzene soku vermiş. Dört taraf hep düşman imiş. Ordu sevk ederek dört taraftaki milleti hep almış, hep tâbi kılmış. Başlıya baş eğdirmiş, dizliye dik çöktürmüş. Doğuda Kadırkan ormanına kadar, batıda Demir Kapıya kadar kondurmuş. İkisi arasında pek teşkilâtsız Gök Türk'ü düzene sokarak öylece oturuyormuş. Bilgili kağan imiş, cesur kağan imiş. Buyruğu bilgili imiş tabiî, Cesur imiş tabiî. Beyleri de milleti de doğru imiş. Onun için ili öylece tutmuş tabiî. İli tutup töreyi düzenlemiş. Kendisi öylece vefât etmiş. Yasçı, ağlayıcı, doğuda gün doğusundan Bökli Çöllü halk, Çin, Tibet, Avar, Bizans, Kırgız, Üç Kurıkan, Otuz Tatar, Kıtay, Tatabı, bunca millet gelip ağlamış, yas tutmuş. Öyle ünlü kağan imiş. Ondan sonra küçük kardeşi kağan olmuş tabiî, oğulları kağan olmuş tabiî. Ondan sonra küçük kardeşi büyük kardeşi gibi kılınmamış olacak, oğlu babası gibi kılınmamış olacak. Bilgisiz kağan oturmuştur, kötü kağan oturmuştur. Buyruğu da bilgisizmiş tabiî, kötü imiş tabiî. Beyleri, milleti ahenksiz olduğu için, aldatıcı olduğu için, Çin milleti hilekâr ve sahtekâr olduğu için, küçük kardeş ve büyük kardeşi birbirine düşürdüğü için, bey ve milleti karşılıklı çekiştirttiği için, Türk milleti il yaptığı ilini elden çıkarmış, kağan yaptığı kağanını kaybedivermiş. Çin milletine beylik erkek evlâdını kul kıldı, hanımlık kız evlâdını cariye kıldı. Türk beyler Türk adını bıraktı. Çinli beyler Çin adını tutarak, Çin kağanına itaat etmiş. Elli yıl işi gücü vermiş. Doğuda gün doğusunda Bökli kağana kadar ordu sevk edivermiş. Batıda Demir Kapıya ordu sevk edivermiş. Çin kağanına ilini, töresini alı vermiş. Türk halk kitlesi şöyle demiş: İlli millet idim, ilim şimdi hani, kime ili kazanıyorum der imiş. Kağanlı millet idim, kağanım hani, ne kağana işi, gücü veriyorum der imiş. Öyle diyip Çin kağanına düşman olmuş. Düşman olup, kendisini tanzim ve tertip edemediğinden, yine tâbi olmuş. Bunca işi, gücü vermediğini düşünmeden, Türk milletini öldüreyim, kökünü kurutayım der imiş. Yok olmaya gidiyormuş. Yukarıda Türk Tanrısı, mukaddes yeri, suyu öyle tanzim etmiştir. Türk milleti yok olmasın diye, millet olsun diye, babam İlteriş kağanı, annem İlbilge Hatun'u göğün tepesinden tutup yukarı kaldırmıştır. Babam kağan on yedi erle dışarı çıkmış. Dışarı yürüyor diye ses işitip şehirdeki dağa çıkmış, dağdaki inmiş. Toplanıp yetmiş er olmuş. Tanrı kuvvet verdiği için, babam kağanın askeri kurt gibi imiş, düşmanı koyun gibi imiş. Doğuya batıya asker sevk edip toplamış, yığmış. Hepsi yedi yüz er olmuş. Yedi yüz er olup ilsizleşmiş, kağansızlaşmış milleti, cariye olmuş, kul olmuş milleti, Türk töresini bırakmış milleti, ecdadımın töresince yaratmış, yetiştirmiş. Tölis, Tarduş milletini orda tanzim etmiş. Yabguyu, şadı orda vermiş. Güneyde Çin milleti düşman imiş. Kuzeyde Baz Kağan, Dokuz Oğuz kavmi düşman imiş. Kırgız, Kurıkan, Otuz Tatar, Kıtay, Tatabı hep düşman imiş. Babam kağan bunca .... kırk yedi defa ordu sevk etmiş, yirmi savaş yapmış. Tanrı lütfettiği için illiyi ilsizletmiş, kağanlıyı kağansızlatmış, dizliye diz çöktürmüş, başlıya baş eğdirmiş. Babam kağan öylece ili, töreyi kazanıp, uçup gitmiş. Babam kağan için ilkin Baz kağanı balbal olarak dikmiş. Babam kağan uçtuğunda kendim sekiz yaşında kaldım. O töre üzerine amcam kağan oturdu. Oturarak Türk milletini tekrar tanzim etti, tekrar besledi. Fakiri zengin kıldı, azı çok kıldı. Amcam kağan oturduğunda kendim prens ... Tanrı buyurduğu için on dört yaşımda Tarduş milleti üzerine şad oturdum. Amcam kağan ile doğuda Yeşil Nehir'e, Şantung ovasına kadar ordu sevk ettik. Batıda Demir Kapı'ya kadar ordu sevk ettik. Kögmen'i aşarak Kırgız ülkesine kadar ordu sevk ettik. Yekun olarak yirmi beş defa ordu sevk ettik, on üç defa savaştık. İlliyi ilsizleştirdik, kağanlıyı kağansızlaştırdık. Dizliye diz çöktürdük, başlıya baş eğdirdik. Türgiş kağanı Türk'üm, milletim idi. Bilmediği için, bize karşı yanlış hareket ettiği, ihanet ettiği için kağanı öldü, buyruğu, beyleri de öldü. On Ok kavmi eziyet gördü. Ecdadımızın tutmuş olduğu yer, su sahipsiz kalmasın diye Az milletini tanzim ve tertip edip ... Bars bey idi. Kağan adını burada biz verdik. Kız kardeşim prensesi verdik. Kendisi ihanet etti, kağanı öldü, milleti cariye, kul oldu. Kögmen'in yeri, suyu sahipsiz kalmasın diye Az, Kırgız milletini tanzim ve tertip edip geldik. Savaştık ... ilini geri verdik. Doğuda Kadırkan ormanını aşarak milleti öyle kondurduk, öyle düzene soktuk. Batıda Kengü Tarbana kadar Türk milletini öyle kondurduk, öyle düzene soktuk. O zamanda kul kullu, cariye cariyeli olmuştu. Küçük kardeş büyük kardeşini bilmezdi, oğlu babasını bilmezdi. Öyle kazanılmış, öyle düzene sokulmuş ilimiz, töremiz vardı. Türk, Oğuz beyleri, milleti işit: Üstte gök basmasa, altta yer delinmese, Türk milleti, ilini, töreni kim bozabilecekti? Türk milleti, vazgeç, pişman ol! Disiplinsizliğinden dolayı, beslemiş olan kağanına, hür ve müstakil iyi iline karşı kendin hata ettin, kötü hâle soktun. Silâhlı nereden gelip dağıtarak gönderdi? Mızraklı nereden gelerek sürüp gönderdi? Mukaddes Ötüken ormanının milleti, gittin! Doğuya giden, gittin! Batıya giden, gittin! Gittiğin yerde hayrın şu olmalı: Kanın nehir gibi koştu. Kemiğin dağ gibi yattı. Beylik erkek evlâdını kul kıldın. Hanımlık kız evlâdını cariye kıldın. O bilmemenden dolayı, kötülüğün yüzünden amcam kağan uçup gitti. Önce Kırgız kağanını balbal olarak diktim. Türk milletinin adı sanı yok olmasın diye, babam kağanı, annem hatunu yükselten Tanrı, il veren Tanrı, Türk milletinin adı sanı yok olmasın diye, kendimi o Tanrı kağan oturttu tabiî. Varlıklı, zengin millet üzerine oturmadım. İçte aşsız, dışta elbisesiz; düşkün, perişan millet üzerine oturdum. Küçük kardeşim Kültigin, iki şad, küçük kardeşim Kültigin ile konuştuk. Babamızın, amcamızın kazanmış olduğu milletin adı sanı yok olmasın diye Türk milleti için gece uyuyamadım, gündüz oturmadım. Küçük kardeşim Kültigin ile, iki şad ile öle yite kazandım. Öyle kazanıp bütün milleti ateş, su kılmadım. Ben kendim kağan oturduğumdan her yere gitmiş olan millet yaya olarak, çıplak olarak, öle yite geri geldi. Milleti besleyeyim diye kuzeyde Oğuz kavmine doğru; doğuda Kıtay, Tatabı kavmine doğru; güneyde Çine doğru on iki defa ordu sevk ettim ... savaştım. Ondan sonra Tanrı buyurduğu için, devletim, kısmetim var olduğu için, ölecek milleti diriltip besledim. Çıplak milleti elbiseli kıldım. Fakir milleti zengin kıldım. Az milleti çok kıldım. Değerli illiden, değerli kağanlıdan daha iyi kıldım. Dört taraftaki milleti hep tâbi kıldım, düşmansız kıldım. Hep bana itaat etti. Onyedi yaşımda Tanguta doğru ordu sevk ettim. Tangut milletini bozdum. Oğlunu, karısını, at sürüsünü, servetini orda aldım. Onsekiz yaşımda Altı Çub Soğdaka doğru ordu sevk ettim. Milleti orda bozdum. Çinli Ong vali, elli bin asker geldi. Iduk Başta savaştım. O orduyu orda yok ettim. Yirmi yaşımda, Basmıl Iduk Kut soyumdan olan kavim idi, kervan göndermiyor diye ordu sevk ettim. K ... m tâbi kıldım, malını çevirip getirdim. Yirmi iki yaşımda Çin'e doğru ordu sevk ettim. Çaça general, seksen bin asker ile savaştım. Askerini orda öldürdüm. Yirmi altı yaşımda Çik kavmi Kırgız ile beraber düşman oldu. Kemi geçerek Çike doğru ordu sevk ettim. Örpende savaştım. Askerini mızrakladım. Az milletini aldım ... tâbi kıldım. Yirmi yedi yaşımda Kırgız'a doğru ordu sevk ettim. Mızrak batımı karı söküp, Kögmen ormanını aşarak yürüyüp Kırgız kavmini uykuda bastım. Kağanı ile Songa ormanında savaştım. Kağanını öldürdüm, ilini orda aldım. O yılda Türgiş'e doğru Altın ormanını aşarak İrtiş nehrini geçip yürüdüm. Türgiş kavmini uykuda bastım. Türgiş kağanının ordusu ateş gibi, fırtına gibi geldi. Bolçu'da savaştık. Kağanını, yabgusunu, şadını orda öldürdüm. İlini orda aldım. Otuz yaşımda Beş Balıka doğru ordu sevk ettim. Altı defa savaştım ... askerini hep öldürdüm. Onun içindeki ne kadar insan ... yok olacaktı ... çağırmak için geldi. Beş Balık onun için kurtuldu. Otuz bir yaşımda Karluk milleti sıkıntısız, hür ve serbest iken, düşman oldu. Tamag Iduk Başta savaştım. Karluk milletini öldürdüm, orda aldım ... Basmıl kara ... Karluk milleti toplanıp geldi ... m, öldürdüm. Dokuz Oğuz benim milletim idi. Gök, yer bulandığı için, ödüne kıskançlık değdiği için düşman oldu. Bir yılda dört defa savaştım: En önce Togu Balık!ta savaştım. Togla nehrini yüzdürerek geçip ordusu ... İkinci olarak Andırgu'da savaştım. Askerini mızrakladım ... Üçüncü olarak Çuş başında savaştım. Türk milleti ayak titretti, perişan olacaktı. İlerleyip yayarak gelen ordusunu püskürttüm. Çok ölecek orda dirildi. Orda Tongra yiğiti bir boyu Tonga Tigin mateminde çevirip vurdum. Dördüncü olarak Ezginti Kadız'da savaştım. Askerini orda mızrakladım, yıprattım ...yıprat ... Otuz iki yaşımda Amgı kalesinde kışladıkta kıtlık oldu. İlk baharında Oğuz'a doğru ordu sevk ettim. İlk ordu dışarı çıkmıştı, ikinci ordu merkezde idi. Üç Oğuz ordusu basıp geldi. Yaya, kötü oldu diyip yenmek için geldi. Bir kısım ordusu evi barkı yağma etmek için gitti, bir kısım ordusu savaşmak için geldi. Biz az idik, kötü durumda idik. Oğuz ... düşman ... Tanrı kuvvet verdiği için orda mızrakladım, dağıttım. Tanrı bahşettiği için, ben kazandığım için Türk milleti kazanmıştır. Ben küçük kardeşimle beraber böyle başa geçip kazanmasam Türk milleti ölecekti, yok olacaktı. Türk beyleri, milleti, böyle düşünün, böyle bilin! Oğuz kavmi ... göndermeden, diye ordu sevk ettim. Evini barkını bozdum. Oğuz kavmi Dokuz Tatar ile toplanıp geldi. Aguda iki büyük savaş yaptım. Ordusunu bozdum. İlini orda aldım. Öyle kazanıp ... Tanrı buyurduğu için otuz üç yaşımda ... idi. Seçkin, muhterem, güç beslemiş olan, kahraman kağanına ihanet etti. Üstte Tanrı, mukaddes yer, su, amcam kağanın devleti kabul etmedi olacak. Dokuz Oğuz kavmi yerini, suyunu terk edip Çin'e doğru gitti. Çin ... bu yere geldi. Besleyeyim diye düşünüp ... millet .... suçla ... güneyde Çin'de adı sanı yok oldu. Bu yerde bana kul oldu. Ben kendim kağan oturduğum için Türk milletini ... kılmadım. İli, töreyi çok iyi kazandım ... toplanıp ... orda savaştım. Askerini mızrakladım. Teslim olan teslim oldu, millet oldu; Ölen öldü. Selenga'dan aşağıya yürüyerek Kargan vâdisinde evini, barkını orda bozdum ... ormana çıktı. Uygur valisi yüz kadar askerle doğuya kaçıp gitti ...... Türk milleti aç idi. O at sürüsünü alıp besledim. Otuz dört yaşımda Oğuz kaçıp Çin'e girdi. Eseflenip ordu sevk ettim. Hiddetle .., oğlunu, karısını orda aldım. İki valili millet ..... Tatabı milleti Çin kağanına itaat etti. Elçisi, iyi sözü, niyazı gelmiyor diye yazın ordu sevk ettim. Milleti orda bozdum. At sürüsünü ... askeri toplanıp geldi. Kadırkan ormanına kon ... yerine doğru, suyuna doşru kondu. Güneyde Karluk milletine doşru ordu sevk et diyip Tudun Yamtarı gönderdim, gitti ... Karluk valisi yok olmuş, küçük kardeşi bir kaleye ... kervanı koşmadı. Onu korkutayım diyip ordu sevk ettim. Koruyucu iki üç kişi ile beraber kaçıp gitti. Halk kütlesi kağanım geldi diyip övdü ... ad verdim. Küçük adlı ...


Güneydoğu Yüzü

.... Gök Öngü çiğneyerek ordu yürüyüp, gece ve gündüz yedi zamanda susuzu geçtim. Çorağa ulaşıp yağmacı askeri ... Keçine kadar ...


Güney Yüzü

... Çin süvarisini, on yedi bin askeri ilk gün öldürdüm. Piyadesini ikinci gün hep öldürdüm. Bi ... aşıp vard ... defa ordu sevk ettim. Otuzsekiz yaşımda kışın Kıtay'a doğru ordu sevk ettim ... Otuz dokuz yaşımda ilk baharda Tatabı'ya doğru ordu sevk ettim.... ben ... öldürdüm. Oğlunu, karısını, at sürüsünü, servetini ... millet... karısını yok kıldım....... savaştım. ... verdim. Kahraman erini öldürüp balbal kılı verdim. Elli yaşımda Tatabı milleti Kıtaydan ayrıldı. ... lker dağına ... Ku general kumandasında kırk bin asker geldi. Töngkes dağında hücum edip vurdum. Otuz bin askeri öldürdüm. On bin ... ise ... öktüm. Tatabı .... öldürdü. Büyük oğlum hastalanıp yok olunca Ku'yu, generali balbal olarak diki verdim. Ben on dokuz yıl şad olarak oturdum, on dokuz yıl kağan olarak oturdum, il tuttum. Otuz bir ... Türk'üm için, milletim için iyisini öylece kazanı verdim. Bu kadar kazanıp babam kağan köpek yılı, onuncu ay, yirmi altıda uçup gitti. Domuz yılı, beşinci ay, yirmi yedide yas töreni yaptırdım. Bukağ vali ... babası Lisün Tay generalin başkanlığında beş yüz yiğit geldi. Kokuluk .... altın, gümüş fazla fazla getirdi. Yas töreni kokusunu getirip diki verdi. Sandal ağacı getirip öz ... Bunca millet saçını, kulağını ... kesti. İyi binek atını, kara samurunu, mavi sincabını sayısız getirip hep bıraktı. Tanrı gibi Tanrı yaratmış Türk Bilge Kağanı, sözüm: Babam Türk Bilge Kağan'ı oturduğunda şimdiki Türk beyleri, sonra Tarduş beyleri; Kül Çor başta olarak, arkasından şadpıt beyleri; önde Tölis beyleri; Apa Tarkan başta olarak, arkasından şadpıt beyleri; bu ... Taman Tarkan, Tonyukuk Boyla Baga Tarkan ve buyruk ... iç buyruk; Sebig Kül İrkin başta olarak, arkasından buyruk; bunca şimdiki beyler, babam kağana fevkalâde fevkalâde çok iltica etti ... Türk beylerini, milletini fevkalâde çok yüceltti, övdü ... babam kağan ... ağır taşı, kalın ağacı Türk beyleri, milleti ... Kendime bunca ...


Kuzey Yüzü

Tanrı gibi gökte olmuş Türk Bilge Kağanı, bu zamanda oturdum. Sözümü tamamiyle işit. Bilhassa küçük kardeş yeğenim, oğlum, bütün soyum, milletim, güneydeki Şadpıt beyleri, kuzeydeki Tarkat, Buyruk beyleri, Otuz Tatar, ... Dokuz Oğuz beyleri, milleti! Bu sözümü iyice işit, adamakıllı dinle: Doğuda gün doğusuna, güneyde gün ortasına, batıda gün batısına, kuzeyde gece ortasına kadar, onun içindeki millet hep bana tâbidir. Bunca milleti hep düzene soktum. O şimdi kötü değildir. Türk kağanı Ötüken ormanında otursa ilde sıkıntı yoktur. Doğuda Şantung ovasına kadar ordu sevk ettim, denize ulaşmama az kaldı. Güneyde Dokuz Ersin'e kadar ordu sevk ettim, Tibet'e ulaşmama az kaldı. Batıda İnci nehrini geçerek Demir Kapıya kadar ordu sevk ettim. Kuzeyde Yir Bayırku yerine kadar ordu sevk ettim. Bunca yere kadar yürüttüm. Ötüken ormanından iyisi hiç yokmuş. İl tutacak yer Ötüken ormanı imiş. Bu yerde oturup Çin milleti ile anlaştım. Altını, gümüşü, ipeği, ipekliyi sıkıntısız öylece veriyor. Çin milletinin sözü tatlı, ipek kumaşı yumuşak imiş. Tatlı sözle, yumuşak ipek kumaşla aldatıp uzak milleti öylece yaklaştırırmış. Yaklaştırıp, konduktan sonra, kötü şeyleri o zaman düşünürmüş. İyi bilgili insanı, iyi cesur insanı yürütmezmiş. Bir insan yanılsa kabilesine, milletine, akrabasına kadar barındırmaz imiş. Tatlı sözüne, yumuşak ipek kumaşına aldanıp çok çok, Türk milleti, öldün; Türk milleti, öleceksin! Güneyde Çogay ormanına, Tögültün ovasına konayım dersen, Türk milleti, öleceksin! Orda kötü kişi şöyle öğretiyormuş: Uzak ise kötü mal verir, yakın ise iyi mal verir diyip öyle öğretiyormuş. Bilgi bilmez kişi o sözü alıp, yakına varıp, çok insan öldün! O yere doğru gidersen Türk milleti, öleceksin! Ötüken yerinde oturup kervan, kafile gönderirsen hiç bir sıkıntın yoktur. Ötüken ormanında oturursan ebediyen il tutarak oturacaksın. Türk milleti, tokluğun kıymetini bilmezsin. Acıksan tokluk düşünmezsin. Bir doysan açlığı düşünmezsin. Öyle olduğun için beslemiş olan kağanının sözünü almadan her yere gittin. Hep orda mahvoldun, yok edildin. Orda, geri kalanınla, her yere zayıflayarak ölerek yürüyordun. Tanrı buyurduğu için, kendim devletli olduğum için kağan oturdum. Kağan oturup aç, fakir milleti hep toplattım. Fakir milleti zengin kıldım. Az milleti çok kıldım. Yoksa bu sözümde yalan var mı? Türk beyleri, milleti, bunu işitin! Türk milletini toplayıp il tutacağını burada vurdum. Yanılıp öleceğini yine burada vurdum. Her ne sözüm varsa ebedî taşa vurdum. Ona bakarak bilin. Şimdiki Türk milleti, beyleri, bu zamanda itaat eden beyler olarak mı yanılacaksınız? Babam kağan, amcam kağan oturduğunda dört taraftaki milleti nasıl düzene sokmuş ... Tanrı buyurduğu için kendim oturduğumda dört taraftaki milleti düzene soktum ve tertipledim ... kıldım. ... Türgiş kağanına kızımı ... fevkalâde büyük törenle alı verdim. Türgiş kağanının kızını fevkalâde büyük törenle oğluma alıverdim ... fevkalâde büyük törenle alı verdim ... yaptırdım ... başlıya baş eğdirdim, dizliye diz çöktürdüm. Üstte Tanrı, altta yer bahşettiği için gözle görülmeyen, kulakla işitilmeyen milletimi doğuda gün doğusuna, güneyde ... batıda ... Sarı altınını, beyaz gümüşünü, kenarlı ipeğini, ipekli kumaşını, binek atını, aygırını, kara samurunu, mavi sincabını Türk'üme, milletime kazanı verdim, tanzim ediverdim ... kedersiz kıldım. Üstte Tanrı kudretli ... Türk beylerini, milletini ... besleyin, zahmet çektirmeyin, incitmeyin! ... benim Türk beylerim, Türk milletim,... kazanıp ... bu ... bu kağanından, bu beylerinden ... suyundan ayrılmazsan, Türk milleti, kendin iyilik göreceksin, evine gireceksin, dertsiz olacaksın. ... Ondan sonra Çin kağanından resimciyi hep getirttim. Benim sözümü kırmadı, maiyetindeki resimciyi gönderdi. Ona bambaşka türbe yaptırdım. İçine dışına bambaşka resim vurdurdum. Taş yontturdum. Gönüldeki sözümü vurdurdum ... On Ok oğluna, yabancına kadar bunu görüp bilin! Ebedî taş yontturdum ... yontturdum, yazdırdım. ... O taş türbesini ...


Batı Yüzü

... üstte ... Bilge Kağan uçtu. Yaz olsa, üstte gök davulu gürler gibi, öylece ve dağda yabani geyik gürlese, öylece mateme gark oluyorum. Babam kağanın taşını kendim kağan ......


Güneybatı Yüzü

Bilge Kağan kitâbesini Yollug Tigin, yazdım. Bunca türbeyi, resmi, sanatı ... kağanın yeğeni Yollug Tigin ben bir ay dört gün oturup yazdım, resimledim.

Türk Birliği



Dünya Türklüğü yalnız Türkiye’dekilerden ibaret değildir. Rusya, İran, Çin Romanya, Bulgaristan, Yugoslavya, Yunanistan, Rodos, Kıbrıs, Suriye, ırak ve Afganistan’daki Türklerin sayısı Türkiye’dekilerden daha çoktur. Mısır’da, Libya’da, Avrupa’da, Kuzey ve Güney Amerika’da, Uzakdoğu’da yaşayan ve herhalde birkaç on bin tutarında olan Türkleri de, kadroyu tamamlamak için, bu listeyi sokabiliriz.
Genel istatistikler olmadığı için dünyadaki Türklerin sayısı doğru olarak bilmiyoruz. Düşmanlar, kasti olarak bu sayıyı azaltmaya çalıştıkları gibi, dostlar da körükörüne çoğalmaktadır.

Türkleri, eskiden beri kalabalık bir millet oldukları hakkındaki düşünceler, tarihi incelemelerin ilerlemesinden sonra, çürütülmüştür. Türkler pek kalabalık gösteren şey, onların büyük siyasi rol oynamaları ve hareketli oluşlarıdır. Gerçekte ise Türkler, bütün kırgınlara rağmen, hiçbir zaman XX. Yüzyılda oldukları kadar çok olmamışlardır.

Bugün, Türklerin sayısı hakkındaki en müspet bilgiye, yalnız Türkiye ve Rusya Türkleri hakkında sahibiz. 1926’ce daha sonra Rusya’da, 1927’dan beri de Türkiye’de yapılan genel nüfus sayımlarından sonra yayınlanan istatistiklere göre, bugün1 , toparlak hesapla Türkiye’de, 30, Rusya’da , ise 35 milyon Türk vardır. Başka ülkelerde yaşayan Türkler hakkında ise birbirinden çok uzak, türlü rakamlar ileri sürülüyor. Mesela, Çin Türkistan’ından yaşayan Türkleri, bazıları 3 milyon olarak gösterdiği halde, bu rakamı 13,15 hatta 18 milyona çıkaranlar bile vardır. Türklerin sayısını çok göstermek eğiliminde olanlar, mesela Rusya’da 40-50 milyon Türk yaşadığını, Rusların siyasi düşüncelerle Türkleri az gösterdikleri ileri sürülüyor.
Rusların siyasi endişelerle Türkleri az göstermek istemeleri hakkındaki iddia doğrudur. Ancak bunda da mübalağaya kaçmak yersiz bir düşünce olur. Ruslar ne kadar çalışsalar, oradaki Türkleri yarı yarıya indirip gösteremezler. Bizde kendi milli ve ırki gücümüzü hesaplarken aşırılığa kaçmamak zorundayız. Bazılarının iddia ettikleri gibi, gerçekten 120 milyonluk bir milletsek ve buna rağmen büyük bir kısmımız tutsaksa, bu geleceğimiz için ümit verici değil, ümit kırıcı bir durumdur. Bunun düşünerek, gerçekleri olduğu gibi göstermekten çekinmemeliyiz. Hele çocukça düşünceler uğruna, lehimizdeki gerçekleri değiştirmemeliyiz.

Bu gerçek şudur:
Biz, azlık bir millet olduğumuz ve bazı sebeplerle teknikçe geri kaldığımız için, kalabalık milletlerin tutsaklığına düştük. Fakat bu azlığımıza rağmen, kendi aramızda toplanabilirsek, dünyada yenemeyeceğimiz kuvvet yoktur.
Acaba, dünyadaki Türklerin sayısı hakkında, aşağı yukarı bir rakam söyleyemez miyiz? Bunun için, her ülkedeki Türklerin sayısın hakkında en az ve en çok olarak söylenen rakamları toplamak ve bunun üzerinde biraz durup düşünmekten başka çıkar yol yoktur.
Rusya’da 80, Çin’de 18 milyon Türk olduğu hakkındaki hayali sayıları bir yana bırakırsak, bu rakamlar şunlardır.




Türkiye’de
En az
En Çok

30.000.000
32.000.000

Rusya’da
35.000.000
40.000.000

İran’da
10.000.000.
13.000.000

Çin’de
5.000.000
8.000.000

Afganistan’da
1.000.000
3.000.000

Balkanlarda
1.000.000
2.000.000

Irak-Suriye’de
700.000
1.000.000

Kıbrıs’ta
90.000
100.000

Başka Ülkelerde
50.000
100.000

Bütün Türkler
82.840.000
99.200.000




Demek ki, Türkler en aşağı bir hesapla 82.840.000 kişi tutuyorlar. Şu halde yabancı milletlerin, Türkleri az göstermek gayretlerini de hesaba katarsak, milletimiz 100 milyonluk bir topluluk olduğunu söyleyebiliriz.
Dünya bir devler memleketi olmaya doğru gidiyoruz. Yüz milyonluk milletlerin kurulduğunu görüyoruz. İkinci, üçüncü derecedeki milletlerden bazıları da yaman bir hızla çoğalıyor. Böyle bir yüzyılda 85–100 milyonun önemi bir kat daha artar.
Yeryüzünde, ne kalabalık topluluklar bulunduğunu kavramak için, şu ülkelere bir göz atalım:

Çin 800 Milyon
Hindistan 540 Milyon
Rusya 250 Milyon
İngiltere (İmparatorluk olarak) 200 Milyon
Amerika 220 Milyon
Endonezya 130 Milyon
Pakistan 120 Milyon
Japonya 110 Milyon
Almanya 70 Milyon
İtalya 53 Milyon
Fransa 52 Milyon

Bu kalabalık milletlerden Rusya sınırdaşımız, İngiltere, İtalya ve Fransa komşumuzdur. Acaba, dünyada dev devletler kurulurken, siyasetten dağınık olan 85–100 milyonluk Türk milletinin geleceği ne olacaktır?


Bize göre milli programın hareket noktası bu soru olmalıdır. Bu sorunun cevabı, milli ülkümüzün adı demektir. Bu ad, “Türk Birliği” sözleriyle özetlenebilir.
Her milletin, yaşamak için, bir ülküye ihtiyacı vardır. Bu ülkü, milletlere göre ayrıntılarında değişse bile, ana çizgilerinde hemen hemen bir gibidir. Çünkü şu tarihi gerçeği kimse inkar edemez ki, her tutsak milletin ilk ülküsü bağımsızlığını kazanmak, her bağımsız milletin ilk ülküsü de, henüz tutsak yaşayan kardeşlerini kurtarmaktadır. Fetihler, millî ülküde üçüncü dönemdir.
Bu kabataslak bir sınıflandırmadır. Hayata, olaylara, milletlerin özel durumlarına göre bu dönemler biraz değişebilir. Mesela, bir milletin fetihlere başlaması için, mutlaka bütün urukdaşlarını kendi sınırları içine almış olması gerekmez. İtalya, birinci dünya savaşından önce millî birliğini aşağı yukarı elde etmiş ama Avusturya’da, Fransa’da, Malta’da, Tunus’ta epey İtalyan, başka milletlerin tutsağı olarak yaşıyordu. Buna rağmen, İtalya, millî ülkünün üçüncü dönemi olan fetihlere başlamıştı. Habeşistan ve Türkiye ile yaptığı savaşlar bunu gösteriri. Deme ki, millî ülkünün üç dönemi, bağımsızlık, millî birlik ve fetihler olmakla beraber, bunlar, birbirleri içine girmişlerdir. Biri tamamlanmadan öteki başlayabilir.
Millî ülkülerde daima bu üç dönemin varlığına, tarihten, istediğimiz kadar örnek bulabiliriz.
İrlanda, yüzyıllarca uğraşıp tutsaklığından kurtulduktan sonra, şimdi İngiltere elinde bulunan Kuzey İrlanda’yı almak, yani millî birliğini kurmak için uğraşıyor.
Yine İngiliz tutsaklığından kurtulan mısır, ilk iş olarak sudan’ ı almak, sonra da bütün Arap ülkelerini kendi çevresinde toplamak davası ardındadır.
Almanların şimdiki davası, Rus tutsaklığındaki Doğu Almanya’yı kurtarmaktadır. Arkasından sıra yine Avusturya ile birleşme gelecektir.
Finlerin, kamelya için çalışan bir dernekleri vardır.
Macarlar, Transilvanya’dan hiçbir zaman vazgeçmemişlerdir


Yugoslavlar, çok eski zamanlarda olduğu gibi, yine bütün Makedonya’yı ve Selanik’ i almak sevdası peşindedirler.
Bulgarlar, Sırp ve Yunan Makedonyaları ile Doğu ve Batı Trakya’ da gözleri vardır.
Yunanlılar, Kuzey Epir’i ve Doğu Trakya’yı istiyorlar.
Yahudiler ilk hedefi, bütün Ürdün Krallığıdır.
Suriye, Hatay’ ı ve hatta Çukurova’yı kendi toprağı sayıyor.
Afganistan, patanlar ülkesini, yani Pakistan’ın kuzey bölgelerini kendinde koparılmış sayıyor.
Tunuslular ile faslılar ilk döneme ulaştılar. Şimdi, büyük Sahra’nın bir bölümü ile Moritanya’yı istiyorlar.
Çok geri olan zenciler bile, artık bağımsız devletler haline girdiler.
Acaba, Türkler, bu safhaların hangisinde bulunuyor.


Bunun cevabını vermek için, haritaya bir bakmak yeter: Türkler, Anadolu’daki kurtuluş savaşı ile ülkülerinin ilk döneminde pek parlak bir başarı gösterdikten sonra, tabi ve tarihi bir kayıtla, ülkülerinin ikinci basamağında bulunuyorlar. 1923’te gerçekleşen birinci dönemden sonra, ikinci dönem yoluna yalnız Hatay kurtarılmış, daha sonra da Kıbrıs üzerinde millî emellerimiz olduğu kayıtlı şartlı olmakla beraber, resmen açığa vurulmuştur.


Millî birlik ve millî birlikten sonra cihan hakimiyeti milletin şuuraltında yaşayan bir ülküdür. Şuuraltındaki bu istek, zaman zaman şuura çıkar, zaman iyi seçilmişse muzaffer olur. İyi seçilmemişse milletin başını derde sokabilir. Fakat bu ülkü, milletin hız ve ahlâk kaynağıdır. Bir gaye için ıztırap çeken, fakat buna isteyerek katlanan insan gibi, milletler de milli ülküleri için hesapsız fedakârlığa katlanırlar, katlanmışlardır. Ülkü yolunda yürüyen milletler başka milletleri hem korkutur, hem de hayran bırakır. Ülkü yolunda yürüyen millet, kendisinde başka milletlere karşı mevcut aşağılık duygusunu atmıştır. Kendisine inandığını ve hiçbir şeyden korkmadığını için, düşmanlarının çokluğundan, tekniğinden ürkmez. Ölümü seven milletlere, hayat, kollarını açar. Böylelikle millî ülkü bir gün gerçekleşiverir.
Türkler vaktiyle birkaç kere birleşmişler ve mutlu olmuşlardır. Yeniden birleşeceklerdir. Milli ülkümüzün ilk maddesini :” bütün Türkler birleşecektir” diye ifade edebiliriz.

(Orhun, 8. Sayı, 23 Haziran 1934)

IRK BİLİNCİ

Bazı sapık zihniyetlerin Türk ırkçılığına saldırmayı marifet saydığı malumdur. “Faşist” , “hayal aleminde yaşayan” gibi mesnetiz sıfatlarla yargılanırsınız. Bunların gözünde normal insanlar değilsinizdir , sadece bir hastasınızdır. Avrupa'nın günümüze sunduğu kavramların arkasına sığınarak size nefret kusan bu kitleler çok çeşitlidir. Başı çekenlerde Kürtler , Ermeniler , dinciler , Avrupa yalakaları , dünya vatandaşları , gayler lezbiyenler ve diğer sapıklardır.

Türk soyundan olmamış insanları sevmiyorum. Sevmek zorunda değilim. Ben , yalnız benimle aynı soydan gelenleri seviyorum. Türkiye cumhuriyeti devletinin yasalarına göre suç sayılan milli anlayışım , TÜRK yasalarında suç değil , gurur armasıdır. Türk tarihini ilmi olarak okuyan , inceleyen herkes bunu rahatlıkla görebilir. Tarihimiz ; milliyetçilik , ulusçuluk , devletçilik , askerlik tarihidir. Kağanlarımız soy temizliğini taşlara miras olarak yazmışlardır.

Evet , ırkçıyım !.


Benim soyumun tarihinde Irkçılık ve Turancılık var. Eğer böyle olmasaydı bugün bir tek Türk bile kalmaz , yabancı soyların gücüyle erirdi. Irkçılık benim soyumun temizliğinin sırrıdır. Turancılık ise ırkçılığımın dinamiğidir , harekete geçmiş halidir. Benimle aynı soydan gelmiş insanları bir arada görmek tek hayalim , tek ülkümdür.

Irkçı olmayan Türk , Türklüğünü koruyamaz. Türkçe konuşan bir yabancıyla evlenir ve eriyip gider. İçimizde barınan tehlikenin büyüklüğünün farkında olunmalıdır. Türklerle aynı dini inancı paylaşan , onlarla aynı toprakta yaşayan , aynı vatandaşlık tabiyetinde olan ve haliyle Türkçeyi mükemmel konuşan gayri Türkler , soyumuzu bozmaya güdülenmiş topluluklardır. Bunlardan Kürtler , nüfusu en hızlı artan ve sinsi olanıdır. Ermenilerden daha tehlikelidirler. Çünkü , bizimle aynı dini paylaşmaktadırlar. Kolayca Türklerle ilişki kurabilen hatta bazan takiyye yaparak kendilerini “Türk” olarak nitelendiren bu topluluk . , okumuşundan cahiline Kürtçüdür.

Kürtler , Türk ırkından değildirler. Hint – Aryan ırkı dediğimiz soy ailesine ve dil grubuna bağlı , İran`ın batısında dağlarda yaşamış , gayet ilkel bir hayat sürmüş , tek bir devlet bile kuramamış topluluktur. Osmanlının ve daha öncelerde Selçuklu hakimiyetinin doğru olmayan politikaları ile Anadoluya girmişler , içimize yerleşmişlerdir. Cumhuriyet dönemi ve öncesinde çıkan Kürt isyanlarını bastırmak amacıyla Kürtler Anadolunun ortasına ; Konya , Kayseri , Sivas gibi Türk şehirlerine dağıtılmıştır. Konya şehri Kürdün elinde talan edilmektedir. Günümüzde , Kürt nüfusu batı Türkiyenin her yerindedir. İzmir , İstanbul adeta Kürtten geçilmez haldedir. Mafyacılıktan uyuşturucu ticaretine , dilencilikten hırsızlığa her pisliği yapabilen bu Çingenelerin amca oğlu etnikler , Türkiyenin devlet kademelerini de ele geçirmekten geri durmamışlardır. Bu gerçeklerı çıkıp televizyon programlarında söyleseniz sizi derhal tutuklarlar. Ama Elif Şafak yosması Türklere ağzına gelen yalanları kıvırdığında ifadesini bile almadan serbest bırakırlar. Birde ülkenin başbakanından “aferin çikolatası” alırlar. Buyrun işte Türkiyemiz...Kimlerin eline kaldığımız , hangi nesepsizlerin at sürdüğü yollarda olduğumuz gün gibi açıktır..

Devşirmelerin , dalkavukların , Kürtlerin yönettiği ülke ancak bu kadar olur. Avrupalı kokuşmuş bitlilere yamanacağız diye toprakları parselle satanlar mı arasınız , Kürt mafyasını yaşatmak için milliyetçi nabzı kuvvetli yeraltı alemi neferlerini içeri tıkanları mı ararsınız ?.. Ne arasanız var

Bugün Türk`ün acil olarak çözmesi gereken sorun , Kürtlerin varlığı problemidir. Her katmanımıza , her yerimize saldırmış bu etniklerle mücadele Türk`ü milli mücadele yıllarındaki gibi hazır olmaya zorlamaktadır. Kürt pisliğini içinden sökemeyen Türk ulusu , önce melezleşecek , sonra dilini kültürünü kaybedecek , en sonra da hakimiyetini elden verecektir. Farsi Kürtlerle evlilik yapılması engellenmelidir. Böyle bir suçu işlemek üzere olanlar uyarılmalı , olmazsa şiddet yoluyla vazgeçirilmelidir. Kim “Kürtler bizim kardeşimiz” diyorsa onun Türklüğünden şüphe duyulmalı ve soyu araştırılmalıdır. Kürtle kardeş olan Çingeneyle de , Ermeniyle de , Farsla da kardeştir. Bu etniklerin hepsi birbirinden türemiştir. Yeni insanlarla tanışıldığında ilk önce soyu sorgulanmalı , soyu incelenmelidir. Ad ve soyad Türklük alemeti değildir. Türk adı ve soyadı taşıyan milyonlarca soysuz var. Şekil şema gözden kaçmayacak , ilk dikkat çekecek özelliktir. Tipi kayıklara , kara tenlilere , kıvırcık saçlılara , iri gözlülere , yüzünün ve vücudunun simetrisinde yamukluk olanlara şüpheyle yaklaşmalıdır. Çok esmer ten ve kıvırcık saçlılık Türkün ırk verilerinden değildir. Kıvırcık saçlı Japon olamayacağı gibi kıvırcık saçlı Türkte olmaz. Türk soyundan gelmeyenleri anlamak oldukça kolaydır ancak melezleri çözmek zordur. Ne o tarafa ne bu tarafa benzetemezsiniz. Bu sebepten soy tahlili hem ana hemde bana tarafından sorgulanmalıdır.

Türk gencinin yapacağı evlilikleri esir Türk yurtlarından seçerek yapması kan temizliğini müdafa yoludur. Türkiye Türk`ü bir delikanlının Doğu Türkistanlı güzel bir Uygur Türk`ü kızla evlenmesinden Türk ırkına daha hayırlı ne olabilir. ? Esir soydaşlarımızla karışalım , kaynaşalım. Binlerce yıllık zamanın koparmaya çalıştığı ipleri halat edelim. Türklüğün Türkiyeden ibaret olmadığını , yeryüzünde 400 milyon daha kardeşimiz olduğunu bilip onlara koşalım...

FIRTINALI FAKAT ŞEREFLi BiR HAYAT


BÜYÜK TÜRKÇÜ NİHAL ATSIZIN HAYATI


Hüseyin Nihal Atsız (Atsız), 12 Ocak 1905’te İstanbul’da Kadıköy’de doğdu. Babası bahriye (deniz) subayı Nail Bey, annesi Fatma Zehra Hanımdır. İlköğrenimini Kadıköy’deki çeşitli okullarda, orta öğrenimini Kadıköy ve İstanbul sultanilerinde yaptı. Buradan mezun olunca Askeri Terbiye’ye yazıldı. Bu okulun 3.sınıfında iken, Arap asıllı bir subaya selam vermeyi reddettiği için okuldan çıkarıldı. Daha sonra İstanbul Darülfünunu (Üniversitesi) Edebiyat Fakültesi’ne yazıldı. Bu fakülteden 1930 yılında mezun olunca, Türkiyat Enstitüsü’nde, hocası Köprülüzade M.Fuat Beyin asistanı oldu. Ancak diğer hocası Zeki Velidi (Togan) Beyin Türk Dil Kurultayı’nda maruz kaldığı hücumlara tepki olarak çektiği telgraf sebebiyle asistanlıktan çıkarıldı (1933).

Atsız, önce Malatya Ortaokulu’nda Türkçe, daha sonra Edirne Lisesi’nde Edebiyat hocalığına tayin edildi. Edirne’de iken Orhun dergisini yayımladı (1933-1934). Bu dergi, daha önce yine kendisinin yayımladığı Atsız Mecmua’nın (1931-1932) devamı niteliğindeydi. Her iki dergi de Türkçülük ülküsünü güçlendirmek ve yaygınlaştırmak amacıyla çıkarılmıştı. Ancak dil, edebiyat, tarih, halkbilim, yazım konularındaki yazılar ve şiirler de bu dergilerde yer alıyordu. Orhun’un 9.sayısındaki, resmi tarih tezini eleştiren bir yazı sebebiyle dergi kapatıldı. Atsız da bakanlık emrine alındı.

Nihal Atsız, bundan sonra dört yıl kadar Deniz Gedikli Hazırlama Okulu’nda Türkçe öğretmenliği yaptı. 1938’de bu işinden de uzaklaştırıldı. Kendisine resmi hizmet kapısı kapanınca Özel Yuca Ülke ve Boğaziçi liseleri gibi okullarda öğretmenlik yaptı. “Türk Tarihi Üzerinde Toplamalar” ve “Türk Edebiyatı Tarihi” adlı ilmi kitapların yanı sıra birçok broşür yayımladı. Komünistlerle şiddetli bir fikir mücadelesine girişti. Tanrıdağ, Çınaraltı gibi milliyetçi dergilerde yazılar yazdı. 1943’te Orhun’u yeniden yayımladı. Bu derginin 15-16. sayılarında dönemin başbakanı Şükrü Saracoğlu’na hitaben yayımladığı açık mektuplarda, milli eğitimde solcuların nasıl yuvalandığını örneklerle gösterdi ve Milli Eğitim Bakanı Hasah-Ali Yücel’in istifasını istedi.

Devrin iktidarı, bunun üzerine, açık mektuplarda adı geçen hikayeci Sabahattin Ali’yi, Atsız aleyhine hakaret davası açması için teşvik etti. Bir taraftan da Orhun dergisini kapattı. Atsız-Sabahattin Ali davası büyük yankılar uyandırdı. Ankara’daki üniversite gençliği Atsız’ı desteklemek ve Komünistleri protesto etmek için 3 Mayıs 1944’te büyük bir gösteri yaptı. Hükümet bu gösteriyi şiddetle bastırdı, birçok milliyetçi genci gözaltına aldı. Hemen ardından Türkçülerin tutuklanmasına başlandı. Atsız ve 22 arkadaşı “hükümet darbesine teşebbüs” suçlaması ile yargılandı. Atsız, sorgusu sırasında, lağım sularının akıtıldığı bir zindana konularak yedi gün boyunca işkenceye maruz kaldı.

Askeri mahkeme, Türkçülerin birçoğunu çeşitli cezalara çarptırdı. Atsız da 6 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırıldı. Ancak, Askeri Yargıtay bu kararları bozdu. Yeniden görülen dava sonucunda bütün Türkçüler ve bu arada Atsız da beraat ettiler. Ancak, Atsız, uzun süre öğretmenlik mesleğine dönemedi. Türkiye Yayınevi’nde çalıştı ve önemli Osmanlı tarihlerinin neşirlerini hazırladı. CHP iktidarının son yıllarında, fakülteden sınıf arkadaşı Prof Dr.Tahsin Banguoğlu’nun Milli Eğitim Bakanlığı zamanında yeniden öğretmenliğe tayin edildi. Fakat, kendisine öğretmenlik hakkı tanınmadı ve Süleymaniye Kütüphanesi’nde uzman olarak görevlendirildi.

1950-1951 öğretim yılının başında Haydarpaşa Lisesi edebiyat öğretmenliğine getirilen Atsız, burada iki yıl görev yaptı. Bu defa da, 3 Mayıs’ın kutlanması için Ankara’da verdiği ilmi bir konferans bahane edilerek öğretmenlikten alındı ve Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki görevine iade edildi (1952). Burada 17 yıl çalıştıktan sonra 1969’da emekliye ayrıldı.Atsız, 1950-1952 yıllarında yayımlanan haftalık Orkun dergisinin başyazarlığını yaptı. 1962’de kurulan Türkçüler Derneği’nin genel başkanlığını üstlendi. 1964’ten vefatına kadar Ötüken dergisini yayımladı. Ötüken’de bölücülük hareketlerine karşı dikkatleri çeken yazılar sebebiyle kendisi “bölücülük” iddiası ile suçlanarak yargılandı ve onbeş ay hapse mahkum edildi. Bu cezası, kendi isteği olmaksızın, hastalığı sebebiyle, Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk tarafından affedildi ise de ileri yaşta 2,5 ay hapis yatmaktan kurtulamadı. Atsız, 11 Aralık 1975’te vefat etti.

Atsız’ın en tanınmış eseri, milliyetçi bir neslin yetişmesinde önemli rol oynamış bulunan “Bozkurtların Ölümü”dür. Bu romanın devamı niteliğinde “Bozkurtlar Diriliyor” ve “Deli Kurt” diğer tarihi romanlardır. Psikolojik bir roman olan “Ruh Adam”da ise bir bakıma kendi portresini çizmiştir.Atsız’ın şiirleri “Yolların Sonu” adı ile kitap halinde defalarca basılmıştır. “Türk Ülküsü”, “900.Yıldönümü”, “Türk Tarihinde Meseleler” gibi eserlerinin yanı sıra “Dalkavuklar Gecesi” ve “Z Vitamini” adlı iki de mizahi romanı vardır.

17 Mayıs 2007 Perşembe

Günlük hayatımızda kullanmamız gereken Türkçü atasözleri!

1. Türkçü Türkçü'nün külüne muhtaçtır.

2. Türkçü kara günde belli olur.

3. Gerçek Türkçü karA günde belli olur

4. Türkçü'ye sormuşlar neden ensen kalın, demiş kendi işimi kendim görürüm

5. TÜRKÇÜ sisli havayı SEVER

6. Bana arkadaşının Türkçü olduğunu söyle sana kim olduğunu söyleyeyim

7. kürt ürür TÜRKÇÜ YÜRÜR

8. İtin sahibi varsa Türkçü'nün tanrısı var

9. TÜRKÇÜ'ye kişibaşına Kişi başına 20bin$ GSMH vermişler, illede TURANNNNN demiş.

10. Aynası iştir Türkçü'nün lafa bakılmaz görünür Türkçü'nün rütbe-i aklı eserinde

11. Türk kürde bir bağ vermiş kürt Türk'e bir salkım vermemiş

12. kürtten eyliya ALMA AVLUYA

13. Bir TÜRKÇÜnün nesi var ikisi bir araya gelirse DEVLET KURAR

14. DAĞ dağa kavuşmaz Türkçü Turan'a KAVUŞUR

15. Ne mutlu TÜRKÇÜ olana

16. Yurtta Türkçü dünyada savaş

17. Ya TÜRKÇÜLÜK Ya ÖLÜM

18. Ben Türkçü'ye Türkçü demem Türkçü ırkçı olmayınca!!

19. TÜRKSEN ÖĞÜN, değilsen DİZ ÇÖK ve İTAAT ET !!

20. HER TÜRKÇÜ İHTİLALCİ DOĞAR...

21. Kansızın hakkından Türkçü gelir

22. ECELİ GELEN İT TÜRKÇÜ OBASINA DADANIR

23. TÜRKÇÜNÜN kadri dar günde bilinir

24. Bozkurtun kadri sizli havada bilinir

25. Kansız kansızın ne umduğunu, ne bulduğunu ister

26. Hacı mekke de Türkçü Ötüken de gerek

27.TÜRKÜN duası kabul olsa kürdün başına toprak yağar

28. kürt dadanmaktan, Türk savaştan usanmaz

29. At-avrat-pusat ın kürtçü şekli : avrat-avrat-avrat

30. Nerede kürtlük orada b.kluk

31. Acemi nalbant kürt eşeğinde kendini dener

32. kürttür vardır bi illeti,Türktür vardır bir hikmeti

33. Ya DEVLET BAŞA, ya TÜRKÇÜLER KUZEY IRAK’a

34. Türkçü sözü dinlemeyen uluyakalır.

35. Sarraf altın kıymetini, Türkçü Türkün kıymetini bilir

36. Türk Türke yük değil can gövdeye mülk değil

37. TÜRKÇÜ hapise düşmekle değerin yitirmez

38. kürde vatan vermişler ille de kulübem demiş

39. Türk'ü Türk'e vurmuşlar, kanı bendendir demiş

40. Ağalık vermekle, yiğitlik vurmakla, Türklük doğmakla...

41. Kürde sormuşlar;yüzün neden bu kadar kıllı diye,nerem kılsız ki demiş.

42. KÜRT kendi hayvanlığına bakmaz TÜRKE GÖÇER DER

43. Hapis yatmakla KÜRT KIRMAKLA BİTER

44. Kanıma küfreden Türk olsa!!

45.Ayıdan post kürtten dost olmaz. 46.dagda ermeni ayıyı s....miş kürt dogmus.

TÜRK IRKI ÜSTÜNDÜR!(ben demiyorum,yabancılar diyor)

TÜRK IRKI ÜSTÜNDÜR!(ben demiyorum,yabancılar diyor)



TÜRKLER HAKKINDA SÖYLENENLER

İnsanlari yücelten iki büyük meziyet vardır: Erkeğin cesur kadının namuslu olması. Bu iki meziyetin yanında hem erkeği, hem kadını şereflendiren bir meziyet vardır. İcabında tereddütsüz canını feda edebilecek kadar vatanına bağlı olmak. İşte Türkler bu meziyetlere ve fazilete sahip kahramanlardır. Bundan dolayıdır ki Türkler öldürülebilir, lakin mağlup edilemezler"
Napoleon Bonaparte - Fransız İmparatoru


"Türklerden bahsediyorum... Düşmanına saldırırken amansız bir kasırgaya, korkunç bir denize ve insafsız bir yıldırıma benzeyen Türk; dost yanında ve silahsız düşman karşısında bir seher yelidir, berrak bir göldür. Gönül açan bu yeli yıldırma, göz kamaştıran bu gölü coşkun bir denize çevirmek tabiatı
da inciten bir gaflet olur."
Tasso - İtalyan Şair


"Bütün milletler arasında en namuslu ve dostluk kurmada tereddüt edilmeyecek olan yalnızca Türklerdir. Henüz yabancı tesiri altında kalmamış olan bir köye gidecek olursanız; gerçek misafirperverliğin ne demek olduğunu orada görüp öğrenirsiniz."
William Martin

"Irk ve millet olarak Türkler, bence geniş
imparatorluklar içinde yaşayan kavimlerin en asili ve başta gelenedir. Dini, sosyal ve örfi faziletleri,tarafsız kimseler için birer takdir ve hayranlık kaynağıdır."
Lamartine-Fransız Yazar, şair ve Devlet adamı.


"Poltava'da esir oluyordum. Bu benim için bir ölümdü, kurtuldum. Buğ nehri önünde tehlike daha kuvvetli olarak belirdi; önümde su, ardımda düşman, tepemde cehennemler püsküren güneş... Su beni boğmak, düşman beni parçalamak, güneş beni eritmek istiyordu; yine kurtuldum. Fakat bugün esirim, Türklerin esiriyim. Demirin, ateşin ve suyun yapamadığını onlar bana yaptılar, esir ettiler. Yalnız ayağımda zincir yok, zindanda da değilim; istediğimi yapıyorum. Fakat bu defa da şefkatin, asaletin, nezaketin esiriyim. Türkler beni işte bu elmas bağa sardılar. Bu kadar alicenap, bu kadar asil, bu kadar nazik bir milletin arasında hür bir esir olarak yaşamak, bilsen ne kadar tatlı."
Demirbaş Şarl -İsveç Kralı (Ruslardan kaçıp Osmanlıya sığınmıştır)


"Türkler ölmeyi biliyorlar, hem de iyi biliyorlar. Ben de ölmeyi bilen bir milletin yenilmeyeceğini bilecek kadar tecrübeliyim. Burada hiç yoktan ordular kurmak ve bu orduları ölüme sürüklemek mümkün. Bu imkanlardan bol bol faydalanıyorum. Fakat, meydana getirdiğim orduları sendeleten bir engel var: Türklerin yaşayan hatıraları!
Üç-dört yüzyıl önce her kudreti ve her milleti yenen Türkler, şimdi de silinmez hatıralarıyla her teşebbüsü sendeletiyorlar. Hemen her yürekte bu korkuyu seziyorum. Demek ki yalnız Türkleri değil, onların tarihini de yenmek lazım. Bu durumda ben, Türklerin düzinelerle milleti idare etmelerindeki sırrı da anlıyorum. Onlar milletleri bir kere yeniyor fakat kazandıkları zaferleri ruhlara ve nesillere nakşedebiliyorlar."
M. Montecuccoli (Avusturyalı Komutan)


"Seceat ve cesaret bakımından Türklerden üstün; büyük hedeflere ulaşmak bakımından da onlardan dirayetli hiç bir kavim yoktur.
Cenab-ı Hak onları aslan sıfatında yaratmıştır."
İbn-i Hassul

Türk, asillerin asilidir. yapma olmayan, gösterişi bulunmayan bu pek yüce asalet ona tabiatın hediyesidir.
Pierre Loti

Türklerin yalnız sonsuz bir cesareti değil, iradeleri sersemleştiren bir sihirbaz zekası vardır. İşte Türk, bu zekasıyla zafer kazanır, uygarlıklar yaratır ve insanlık dünyasında en şerefli hizmeti başarır. Zaten Avrupa'nın yarısını yüzyıllarca boyunduruk altına almak başka türlü mümkün olamazdı.
Çarnayev(Rus Komutan)

Silahlı milletin en canlı örneği Türklerdir. Bu diyar köylüsünün orak, katibinin kalem ve hatta kadınlarının etek tutuşunda silaha sarılmış bir pençe kıvraklığı vardır. Türk ata biner gibi oturur, keşfe yollanan asker gibi uyanık yürür.
Moltke

Türkler bir ırk ve bir millet olarak yeryüzünün en şerefli insanlarıdır.
La Martine

Savaşın zevkini almak isteyen herkes Türklerle savaşmalıdır.
Towsend (İngiliz Komutan)

Doğulu önderler, milletlerinin başından ayrılmayarak her hükümetin temeli olan şu iki kanunu hakkıyla yapıyorlar: iyi yola götürmek ve kötülüklerden korumak. Bu asil hareket Ruslardan fazla özellikle Türklerde göze çarpıyor.
Auguste Comte

Türk kadınlarının en büyük süsü Türk oluşlarıdır. Onlar süslenmek için elmas veya zümrüt takınmıyorlar, belki üzerlerinde taşıdıkları o taşları süslemiş ve kıymetlendirmiş oluyorlar. Çünkü her Türk
kadını canlı bir inci ve paha biçilmez bir pırlantadır.
Lady Mary Wortley Montagu

Türk'ün güzel yüzünü, kuvvetli endamını, pırıltılı kostümünü, zarif tavırlarını, kibar gülüşünü, aslanca kükreyişini fırçayla göstermek mümkündür. Fakat pek güç olan, Türk'ün özünü göstermektir. Bu öz, ayışığı gibi görülür fakat gösterilemez.
Decamps (fransız ressam)

Türkler yaman binicidirler. Türkler hücumunda düşmanı bir yaprak gibi çevirip bozarlar.
Câhiz (Arap Bilgini)

Türklerin yürekleri temizdir. Onlarda batıl fikirler, basit düşünceler yoktur.
Semame İbn-i Eşreş (Arap Bilgini)

Türkler kahramandırlar. Dostlarına zarar vermezler. Fakat kazanç getirirler.
Comenius (Çek Bilgini)

Türklerin biricik sevdikleri şey hak ve hakikattir. Ve hiçbir haksızlık yapmadıkları halde haksızlığa uğramışlardır.
William Pitt (İngiliz Devlet Adamı)

Türk, Heredot'tan, Tevrat'tan çok eski yüzyılların tanıdığı bir ulustur.
Sadelik içinde görkemi, sükunet içinde ihtişamı, tahakküm kabul etmeyen bir
yüreklilik, alabildiğine geniş bir fetih aşkı, sonsuz bir teşebbüs kabiliyeti, bölgelere uymaktan çok bölgeleri kendine uydurma zevki ve alışkanlığı Türk milletinin asırlar dolduran tarihinde açıkça görülür.
(Ünlü Tarihçi) Hammer

Türkler kahramadırlar, dostlarına zarar vermezler. Yüce Türk milleti tuttuğu eli bırakmaz, sözünden dönmez, iyi ve kötü günlerde dostundan ayrılmaz. Böyle bir ulusla el ele vermek yeryüzünde her zorluğu yenmek için sonsuz bir güç ve yetenek kazanmak demektir.
Comenius (Çek Bilgini)

Türkler muhakkak ki Avrupa tarihinin ve yakın Asya tarihinin bildiği en halis efendi millettir.
Kayzerling

Her Türk'ün bakışında silahın ruha verdiği güveni görmek mümkündür. O hayata ve olaylara güvenle bakmayı öğrenmiştir.
Molkte

Kılıcı insafsız bir beceriyle kullanan Türk'ün eli, yendiği insanların yarasını sarmakta da ustadır.
Lord Byron

Türk korkmaz, korkutur. Bir şey isterse onu yapmadıkça vazgeçmez. Hangi işe el atarsa başarır.
Semame İbn-i Eşreş

Türkçeyi öğrenmek benim için büyük bir mutluluk oldu. Çünkü Türk'ü anlamak için kendisiyle mutlaka tercümansız konuşmalıdır. Tercüman, ışığı örten zevksiz bir perde oluyor.
Gelland (Fransız Bilgini)

Türk askeri cesurdur. Anavatanını sever ve onun için gerekirse çekinmeden canını feda eder.
Albert Einstein

Artık Türklerle savaşmam. Onlar çok cesur ve iyi insanlar.
Andreas Phitiades

Dünyada iki bilinmeyen vardır. Biri kutuplar, diğeri Türkler.
Albert Sorel


Türk toplumunda kişisel nitelik ve değer dışında hiçbir şeye önem verilmez.
Baron Büsbek

On ulusun, on yiğit adamının gücü tek bir kimsede toplansa yine bir Türk'e bedel olmaz. Türklerin en çok konuştuğu şey savaştır, zaferdir. Eğlenceleri ise attır, silahtır. Türklerin doğrulukları ve namuslulukları ne kadar övülse yeridir.
Charles Mcfarlene

Türk milleti ikibin yıldır profesyonel askerdir. Bütün Türklerin mesleği askerliktir.
Donaldson

Dünyanın hangi ordusuna sorarsanız sorun, Türk askerinin karşısında düşünmenin hiç de kolay olmadığını veya olamayacağını size söyler.
Donaldson

Türklerle dost ol ama düşman olma.
Gianni de Michelis

Dünyada, Türklerden başka hiçbir ordu bu kadar süre ayakta duramaz.
Hamilton

Türklerden başka dini ve vatanı uğruna canını vermeye hazır asker yoktur.
Hamilton

Türkler devlet yıkmakta ve devlet kurmakta birinci sınıf ustadır. Ülkeleri değil kıtaları altüst etmişler ve korkunç saldırışlar arasında sarsılması hiç de kolay olmayan egemenliklerini yaratmışlardır. Tarih Türklerden çok şey öğrendi. Onların elinden çıkma öyle eserler vardır ki uygarlık için birer süs olmaktadır.
Hammer

Çanakkale'de başarılı olamadık. Nasıl başarılı olurduk ki? Zira Türkler yuvasına girilmiş aslanların hiddetiyle, cüret ve cesaret kahramanlığı ile savaşıyorlardı. Böyle bir millet görmedim.
Sir Julien Corbet

Türk gibi ölüme gülerek bakan bir eri başka hiçbir ulusta bulamazsınız.
Yalnız ona iyi bir komutan gerektir.
Mulman

Toplumsal düzenin Türkler arasında kurmuş olduğu ilişkilerin hepsinde temiz yüreklilik ve iyi niyet hakimdir. Vatandaşların birbirlerine karşı borçlu oldukları işlemleri yapma ve yerine getirmeleri için başka ülkelerde olduğu gibi senetleşmeye yani yazılı belgeye ihtiyaçları yoktur. Çünkü onların övülmeye değer hallerinden biri de verdikleri söze genellikle sadık kalmaları ve karşılarındakini aldatmaktan, güveni suistimal etmekten çekinmeleridir.
Monradgea D'ohsson

Kendi ulusuna karşı bu kadar dürüst ve cömert olan müslüman Türkler hangi mezhebe bağlı olursa olsun aynı dürüstlüğü yabancılara karşı da yapar ve yerine getirirler. Bu noktada müslümanla müslüman olmayan arasında hiçbir fark gözetmezler.
Monradgea D'ohsson

Türk'ü anlamamak için tarihe göz yummak gerekir. Haksız saldırılar ve adi iftiralar önünde Türk'ün vakur kalışı, kuşku yok ki
körlerin gerçeği, eşyayı anlamadıklarını düşündüklerinden ve körlere acıdıklarındandır. Bu soylu davranış o adi iftiralara ne açık bir cevap oluyor.
Pierre Loti

Türk'ün ahlaki seciyesi çocukluğunda aldığı iyilik telkinleriyle değil çevrelerinde fenalık görmemek suretiyle oluşur.
Thomas Thorsten

"Türklerin ruhu yeniden parlayacak ve silah kullanmak için doğan bu kahraman milletin tarihi eski ışığını bulacaktır."
Feldmareşal von Moltke -Alman Genelkurmay Başkanı


(Bakalım bu bizim humanist organizmalar,bu sözlere ne diyecek?Her halde dünyada başka ırklar tarafından bu şekilde övülen ender milletlerdeniz..)

ziyaretci sayacı

En buyuk turkcu Ataturk'den bir hatıra


Mustafa Kemal 5. Ordu'da Arap ırkından olan askerlere özel muamele yapıldığını ve Türk çocuklarından üstün tutulduklarını gördükçe üzülüyordu.

- Osmanlılığın telkin ettiği bu aşağılık duygusundan ne zaman kurtulacağız? diyordu.

Yafa'da Mustafa Kemal'in bölüğünde alaydan yetişmiş, Makedonya Türklerinden yaşlı bir yüzbaşı vardı. Bu yüzbaşı Türk çavuşlara kötü davranıyor, yeni Arap erlere karşı ise gereğinden fazla tolerans gösteriyordu. Onların azarlanmasına, hırpalanmasına gönlü razı olmuyordu.

Mustafa Kemal başından geçen bir olayı şöyle anlattı:

- Bir gün Makedonyalı yüzbaşı, kıt'a çavuşlarından birini bölük komutanı odasına çağırdı. Müfit'le ben de orada idik. Çavuş sağlam yapılı ve yakışıklı bir Türk genci idi. Yüzbaşı, gencin onurunu kıracak şekilde azarlamaya başladı. Delikanlıdan çok mensup olduğu ırka hücum ediyordu:

- Sen, diyordu, nasıl olur da yüce Arap ırkına mensup peygamber efendimizin mübarek soyundan gelen bu çocuklara sert davranır, ağır sözler söylersin? Kendini iyi bil, sen onların ayağına su bile dökemezsin...

Gibi gittikçe manasızlaşan sözlerle hakaret ediyordu. Sesi yükseldikçe yükseliyordu. Çavuşun yüzündeki ifadeye baktım. Önce bir babaya duyulan saygının samimiyeti okunan çizgiler sertleşmeye, içten gelen bir isyanın ateşleri gözlerinden okunmaya başladı, fakat gerçek itaatin sembolü olan Türk askeri gibi iç duygularını gemlemeye çalıştı. Göz pınarlarından tanelenen yaşlar yanaklarından döküldü.

Dayanamadım.

- Yüzbaşı efendi susunuz! diye bağırdım.

Birden şaşırdı, sözlerinin bizden onay görmesini beklediği anlaşılıyordu.

- Yoksa fena bir şey mi söyledim? dedi. Ben de:

- Evet, çok fena hakaret ettiniz, buna hakkınız yok. Bu erlerin bağlı bulunduğu Arap kavmi size göre yüce olabilir, fakat biz Türklerin en büyük ve en asil millet olduğu, asla inkar edilemez bir gerçektir.

Yüzbaşı başını önüne eğdi, utanmıştı.

Yıllar sonra, bir gün Ankara'da anlattığı bu gerçek olay karşısında görüşü şu idi:

"Bu ve buna benzer olaylar, Türk aydınlarının kendi kendisini bilmemesinden ve başka milletlerde şu veya bu sebeple üstünlük olduğunu sanarak, kendini onlardan aşağı görmesinden doğmaktadır. Bu yanlış görüşe son vermek için Türklüğümüzü bütün asaleti ve tarihi ile tanımak ve tanıtmak şarttır."

Mustafa Kemal'in, Türk Tarih Kurumu'nu kurmasının en büyük nedeni bu asil düşüncede aranmalıdır. Atatürk, Türk Milleti'nin asaletine, büyüklüğüne bütün Türklerin inanmasını ve bunu iftiharla savunmasını hayatı boyunca amaç edinmiştir, milletine:

"Ne mutlu Türk'üm diyene"

hitabıyla seslendiği zaman, buna tüm varlığı ve içtenliği ile inanmıştı.

said'i nursinin turk dusmanlıgı

“Özgür bir Kürdistan tohumu ekiyorum. Onu geliştirip büyütün”

Yalnızca bir dakika durup düşünün. Yukarıdaki tümceyi kim söylemiş olabilir? Apo mu? Aklınıza hemen Apo geldiyse, aslında bir bakıma başarılı oldular demektir. Görünen düşmana karşı Türk’ün savaşması zor olmaz.

Ama saf Türk halkının görünmeyen sinsi düşmana karşı savaşması çok daha zordur. Yukarıdaki tümceyi söyleyen kişi amansız bir Türk düşmanı olan ve son soluğuna kadar Türkiye toprakları üzerinde bir Kürdistan kurma düşüyle ölen Kürt Said ya da çoğunun bildiği adıyla Nurculuğun kurucusu Said-i Nursi’dir.

Bu tümce, bir zamanlar çıkarılan ve kime hizmet ettiğini herkesin çok iyi bildiği Özgür Ülke gazetesinde yayınlanmıştır. Yine bu gazetenin ifadesinde ve diğer Kürtçü yayın organlarında Kürt Said için “devrim şehidi” ifadesinin kullanılması nurculuğun hangi ereğe hizmet ettiğinin en kesin kanıtıdır.

Nurculuk savaşla ulaşılamayan bir hedefin sinsi bir düşünce yapısı ile başarılması uğraşıdır. Bu uğraşın ana hedefini de Türkiye’nin doğusunda bağımsız bir Kürdistan kurmadır. Yukarda da anlattığımız gibi bu işi ilk başta savaş ile başarmaya çalışmışlar fakat devlet ve ordu gelenekleri olmadığından dolayı sonları hep bozgun, hezimet olmuştur.

1876 yılında Bitlis’in Nurs köyünde dünyaya gelen Said-i Nursi bağımsız Kürdistan çalışmalarına II. Abdülhamit zamanında başlar. Bu zamanlar, Türk topraklarının birer birer elden çıktığı zamanlardır. Said-i Nursi de bu durumdan yararlanmak için Abdülhamit’e bir dilekçe ile başvurur. Dilekçede Kürdistanın geleceği (!) için Kürdistan olarak adlandırdığı bölgede 3 tane medrese açılmasını ve bu burada Kürt gençlerinin eğitim görmesini ister. II. Abdülhamit bunun altındaki sinsi planı hemen fark eder. Her ne kadar Türklük akımlarını engellemekteyse de, Türk toprağını kendi eliyle teslim edecek kadar Vahdettinleşmemiştir. Bu dilekçeden sonra Said-i Nursi’yi önce sürgüne göndermeyi düşünür fakat akli dengesinin yerinde olmadığını anladığından tımarhaneye kapatılması kararlaştırılır. Said, “Zalimler için yaşasın cehennem!” sözünü Abdülhamit için söyler.

31 Mart ayaklanmasında da Kürt Said, Volkan gazetesi ile beraber yeniden sahneye çıkar. İngilizlerin tek bir kurşun atmadan bir Türk toprağı olan Kıbrıs’ı ele geçirmesinden büyük bir sevinç duyarlar. İnsanın midesini bulandıracak şekilde, Volkan gazetesinde İngiliz propagandası yaparlar. Çünkü umdukları şey Kürdistan için İngilizlerden görecekleri yardımdır. 31 Mart ayaklanmasında birçok Türk subayını vahşice katlettikleri halde Hıristiyanların kapısına birer nöbetçi koyarak onları korurlar. Yağmalanan Türkler ise umurlarında değildir. Fakat Mustafa Kemal’in kurmay başkanlığını yaptığı Yıldırım Orduları çok geçmeden bu isyanı bastırınca Isparta’ya sürülür. Bu andan itibaren Kürt Said Mustafa Kemal’i artık unutamayacak ve onun kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı tüm kinini kusacaktır.

Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkınca Said-i Nursi tekrar sahneye çıkar. İngilizlerin güdümünde Kürt Teali Cemiyeti’ni kurar ve İngilizlerin işgal planlarına uygun olarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde yeniden Kürdistan düşleri görmeye başlar. “Uyan ey Selahattin Eyyübi’nin torunları Kürtler!” diyerek Kürtleri ayaklanmaya çağırır. 16 Eylül 1919’da İkdam gazetesinde bir bildiri yayınlayarak, Türk Ulusunu Kuvayı Milliye’ye destek vermemeye, hatta onlara karşı mücadele etmeye çağırır.

Cumhuriyet’in ilanından sonra da Kürtlerin isyan dalgası devam eder. Said-i Nursi de bu isyanlara katılır. “Biraderi azamım” dediği Şeyh Sait’in isyanına katıldığından dolayı yeniden sürgüne gönderilir. Onun biraderinin, “Bir Türk öldürmek yetmiş gavur öldürmekten daha üstündür” sözü Said-i Nursi’nin düşünce yapısını dolaylı yoldan bize gösterir. Şeyh Sait Türk Ulusu’na karşı bu hainliğinin bedelini darağacında sallanarak öder. Said-i Nursi bunu asla unutmaz. Hasta yatağında yatarken şimdi Hakpar Başkanı olan Abdülmelik Fırat’a “Biraderi azamım Şeyh Sait’in öcünü alacağım.” der. Öcünü almak istediği kişi, yaşamını Türk’ü sırtından vurmakla geçiren, İngilizlere ruhunu satarak Musul ve Kerkük’ün Türklerin eline geçmesini engelleyen, Türkiye Cumhuriyeti’ni parçalayarak bir Kürdistan kurma düşü olan kişidir.

Sıkça hezeyanlara kapılan Said-i Nursi’nin bir hezeyanı ise Atatürk ile ilgilidir. Emirdağ Lahikası’ndaki “Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın kahramanlığını Mustafa Kemal’e vermediğim için bana hücüm ediyorlar.” sözü, en koyu ikinci cumhuriyetçilerin bile akıllarına getiremeyecekleri ve kargaları bile güldürecek kadar komik bir laftır.
Türkiye Devletinde ayrıntısına kadar etnik dağılım



‘’Joshua Project’’ adlı Amerikan misyoner organizasyonunun yaptığı araştırma. Türkiye’deki etnik dağılım. Yeniçağ gazetesinde yayınlandı bu araştırma. Bilgiler tutarlı gözüküyor. Siz de bir kontrol edin. Türkler’i 10-15 parçaya ayırmışlar, ben toplamını da hesapladım. Diğer etnik gurupları da Türk kültürüne ve coğrafyasına yakınlık ve uzaklık derecesinde sıraladım.

TÜRKLER

Türk 51.000.000
Kırım Tatar 2.000.000
Tatar 21.000
Azeri 530.000
Yörük 327.000
Tahtacı 110.000
Türkmen 900
Kara Kalpak 62.000
Kazak 20.000
Gagauz 14.000
Macar 6.200
Özbek 2.000
Kumuk 1.200
Kırgız 1.100
Uygur 500
Bulgar 270.000 (Gazetede Bulgar olarak yazıyor ama Türkiye’de 270bin Bulgar yok. Burada sanırım Bulgaristan göçmeni Türkler kastedilmiş, o yüzden buraya ekledim)

TOPLAM 54.365.900 TÜRK SOYLU KİŞİ VAR.




Abaza 55.000
Adigey Çerkes 270.000
Doğu Çerkes 280.000
Çeçen 6.600
Batı Osetyalı 31.000

Laz 30.000
Gürcü 40.000

Arnavut 15.000
Boşnak 91.700
Pomak 302.000 (bu abartı gibi geliyor bana)

Balkan Çingenesi 55.000
Ortadoğu Çingenesi 20.000

Arap Levanten 213.000
Arap Kuzey Afrikalı 100.000
Arap Alevi 50.000 (acaba burada fellahlar mı kastediliyor?)


Kırmançi 6.300.000
Türkçe bilen kürt 5.600.000
Kürt Alevi 140.000
Heiki kürdü 35.000
Şıkaki kürdü 18.000
Zaza 1.200.000

Batı İranlı 800.000 (bunlarda kürt herhalde, belki de farstır. Zaten aynı şey)
Doğu İranlı 4.300

Ermeni 45.000
Asuri 30.000
Yahudi 12.000
Rum 4.000
Süryani 3.000

Han Çinlisi 42.000 (nerden çıktı bu kadar Çinli ?)
Afgan-Peştun 53.000
Pakistanlı 18.000
Kaldeli+Aramik 500



KÜSÜRATLAR

Sırp 20.000
Rus 18.000
Romanyalı 18.000
Amerikalı 11.800
Alman 9.500
İtalyan 7.600
İngiliz 3.700
Fransız 2.600
Hollandalı 2500


SONUÇ: Araştırmaya göre 70,5 milyonluk Türkiye nüfusunun 54,5 milyonu Türk soyundan... Bu da %77,5 ‘a tekabül ediyor.

14-15 milyonluk kürt-zaza-arap-peştun-ermeni vs. Ortadoğu halkları nüfus artış hızı olarak büyük tehlike oluşturuyor. Önlem alınmazsa kısa sürede %50’lere gerileyebiliriz. Çünkü Kürtler hem çok hızlı ürüyorlar, hemde çoğunluğa ulaştıkları yerlerdeki Türkleri kürtleştiriyorlar. Bunları defettiğimiz taktirde %97-98 gibi bir çoğunluğa ulaşırız ve böyle homojen bir toplum Japonya’da bile yok. %97’lik çoğunluk bir ırkın safiyeti asla bozulmaz.
Irkdaşlarım yani türkiyede yokedilmesi gereken 15 milyon mahluk var.Bu kişiler Turkiyenin gelismesini ve saflasmasını engelleyen kisiler.